İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kağıthane ve Sarıyer’i kapsayan, ‘Cendere Yaşam Vadisi 1. Etap ve 2. Etaplarını’, gazetecilerle birlikte deneyimledi. İmamoğlu, yağmur altında gerçekleştirilen inceleme gezisi sonrasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı.
On yıllardır AK Partili belediyelerce yönetilen, Kağıthane ve Kasımpaşa’nın (Beyoğlu) kötü hallerinden örnekler veren İmamoğlu, “Çok kötü uygulamaları var İstanbul'da. Ben 100 tane sayarım. Daha şimdi Şişli'nin meydanında, kaşla göz arasında geçirdikleri yapılar. Ya o nedir? Ayıp. Yazık. Günah. Benim masama geldi. Oranın hak sahipleri de geldi. Biz, ‘Orada 8 kat olmaz’ dedik. Yahu, ‘8 katı daha aşağı düşürün’ derken, adam oraya 80 tane kule dikmeye izin verdi Ankara'dan. Ve bu adama İstanbul emanet edilecek. Burada suçlu arıyorsanız; bu işe imza atana bakacaksınız” dedi.
‘İstanbul muhafızlığı’ kavramının değerli olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Bu, çok kutsal bir tarif olacak. Ve bir gün şu olacak: Bu şehirde yaşayan herkes, ‘Evet, ben bu şehrin muhafızıyım’ diyecek. Yanlış yapan bir belediye başkanına, yanlış yapan cumhurbaşkanına çıkacak, ‘Ben bu şehrin muhafızıyım, bunu yapamazsın’ diyecek. Bu cesareti, bu özgüveni biz bu şehrin ve Türkiye'nin her bireyine vermek için mücadele veriyoruz. Benim yaptığım iş bu” diye konuştu.
KAĞITHANE / İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cendere Yaşam Vadisi 1. Etap ve 2. Etaplarında, CHP milletvekili Yunus Emre, CHP Kağıthane Belediye Başkan adayı Tonguç Çoban ve basın mensuplarıyla birlikte inceleme gezisinde bulundu. “İstanbul'umuzun özellikle dere yatakları ve bu bölümlerde oluşan yapılaşma süreçleri ya da işgal alanlarından kurtularak, kentin rekreasyon alanına ve yeşil alanına dönüşme sürecinin bizim için ne kadar önemli olduğunu ve bunları bir yaşam vadisi kimliğiyle tanımladığımızı artık herkes biliyor” diyen İmamoğlu, bunun bazı noktalarda Türkiye’ye de örnek olduğuna dikkat çekti. Beylikdüzü’nde başlattıkları uygulamanın, kent genelinde 20’ye yakın vadide vücut bulduğunu belirten İmamoğlu, bu sayede olası sel baskınlarının da kısmen önüne geçildiğine vurgu yaptı.
“VAHŞİ BİR YAPILAŞMA YAŞANIYOR”
Kağıthane ve Sarıyer ilçelerini içine alan Cendere Vadisi’nde, yakın zamanda “vahşi bir yapılaşma” yaşandığının altını çizen İmamoğlu, “Burada hoş bir yaşam vadisi oluştu. Bu yaşam vadisi oluşurken, açıkçası çok hoş etkileşimler de yaşadık. Bazen birkaç yapının bize destek olduğunu da gördük ve bazılarında işgallerini temizleyerek, güzel bir süreci burada var ettik. 1,6 kilometre gibi bir alanın bittiği seviyedeyiz. Bunun tamamı 4 kilometreye ulaşacak. Bir taraftan eski İETT garajından, diğer taraftan metro durağına kadar, muazzam bir alanda yürüyüş alanı, rekreasyon alanına dönüşecek” bilgilerini paylaştı. Bölgedeki üniversitelerin de oluşturulan alandan yararlanacağını kaydeden İmamoğlu, “Burada böyle bir adımı attıktan ve yol yürüyüşü sergiledikten sonra, benzer bir durumun Kağıthane Belediyesi tarafından da örnek alınarak, yine benzer düzenlemenin onların yetki sahası olan noktalarda da ilçe belediyesi tarafından yapılması sevindirici. Zaten iyi şeylerin kopyalanması kadar güzel bir şey yok” ifadelerini kullandı.
“KAĞITHANE BELEDİYESİ DE BİZİM, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ DE BİZİM”
“Arkadaşlarıma, ‘Onların, bunların işi yok; millet faydalanacak’ dedim” diyen İmamoğlu, “Kağıthane Belediyesi de bizim, Büyükşehir belediyesi de bizim. Yeter ki oturun, bunu bir mukaveleye dönüştürün dedim. 39 ilçenin tamamında, yaklaşımımız bu olmuştur. Ve böyle olmaya da devam edecektir. Elbette Kağıthane'de iddialıyız. Bütün bu projeleri takip eden Tonguç Başkanımız, bizim burada çok iddialı bir belediyeci adayımızdır. Ona yürekten inanıyoruz. Bir yarış olacaktır ama sonuçta 39 ilçenin hangisinde kimin kazandığına bakmayız. Yine ‘bizim kurumlarımız’ bakışıyla yol yürürüz. Ben bu tavrın tek bir anını bile yaşamadım. 5 yıllık ilçe belediye başkanlığım döneminde. Ama ben herkese bu nezaketi gösterdim. Bunu gösterirken de bir lütuf olarak değil, sorumluluğum olarak gösterdim. Ne biz bir parti devletiyiz, ne bir parti belediyesiyiz, ne bir parti projesi yapıyoruz. Böyle bakarsak zaten, Türkiye'de kamu yönetimi, kamu ahlakı, kamu terbiyesi hak ettiği yere oturacaktır. Verdiğimiz mesaj bu” şeklinde konuştu.
GAZETECİLERİN SORULARINI YAĞMUR ALTINDA YANITLADI
İmamoğlu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yağmur altında, Cendere Yaşam Vadisi içinde yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
- Seçimi kazanmanız durumunda, bu Türkiye'ye nasıl bir mesaj olacak?
“Gayet güçlü ve iyi bir mesaj olacak. Pırıl pırıl bir mesaj olacak, içi demokrasi dolu. Milletin dediği olur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Baskıya, zulme, kumpasa, yalana, iftiraya boyun eğmeyen halk gibi, çokça duyguya sahip. Daha moralli, daha umutlu, gerçekten çocukların bile, gençlerin bile yüzünün nasıl güleceğini, daha güçlü bir gülümsemeyle 1 Nisan'da hepiniz yaşayacaksınız.”
“KURUM’UN DAİRESİ” SORUSUNA YANIT: “DİKKAT ETMESİ GEREKİRDİ”
- Rakibiniz Kağıthane’de oy kullanacak. Burada bir dairesi var. Mal varlığını da açıklayınca çok dikkat çekmişti. Bakanlığı döneminde verdiği ‘olur’la yapılan bir proje. Lüks konut projesi. Biraz da eleştiriliyor bu açıdan. Siz vakıf mısınız mevzuya; bakabildiniz mi? Koruma alanındaki bir alanın daha sonra lüks konut projesine çevrildiği ve oradan da ev sahibi olduğu ortaya çıktı…
“Vallahi bilmiyorum. Mal varlığını incelemedim. Böyle bir ilgi alanım da yok açıkçası. Ama tabii bir kamu projesinde, kendi imza attığı bir kamu projesinde böyle bir varlığın elde edilmesi meselesi biraz dikkat çekici. Dikkat etmesi gerekirdi. Hani bizde bir laf var… Ben inşaatçı bir ailenin çocuğuyum yani. Babam derdi ki, ‘Kendi yaptığın binada oturmuyorsan senden müteahhit olmaz’ diyordu. Ama o müteahhitlik meselesi. Bu başka bir mesele. Birbirinden farklı. Hayırlısı.”
“KASIMPAŞA ÇÜRÜYOR”
- Çünkü çevresi biraz yeşil alan bir Kağıthane'den, hastanesi depreme dayanıksız diye tahliye edilen bir Kağıthane'den bahsediyoruz. Çok fazla lüks konuta evriliyor…
“Bu konuda, İstanbul'da en kötü şey zaten bir yandan lüks konut üreten, devlet eliyle bu izinleri veren, yapan ama bir yandan Kasımpaşa'nın tümden çürük halde olması. Kağıthane ve Kasımpaşa çürük. Ben Kasımpaşa'da ilk Dolapdere’ye gidip, açtığım lokantanın, köfteci dükkanının mutfak malzemelerini aldığımda analiz etmiştim, 91 yılında. Yani Dolapdere, o civarı, Kasımpaşa, bildiğiniz o tarihteki Kasımpaşa. Aynı binalar çürük. Hani kentsel dönüşüm hikayesi? Orası Sayın Cumhurbaşkanı'nın mahallesi değil mi, köyü değil mi? Neyi dönüştürdünüz? Neyi yapabildiniz yani? İnsanların hayatına ne katabildiniz? Girin bir sokak arkasına… Ben orada Kızılay'ın olduğu yerde, meydanda, dün miting yaptım. Bir sokak arkasında insanların mağduriyeti, balkondaki insanların halleri… 22 senedir iktidarsınız. İşte görünen yüzle, arka sokak meselesi. Yani bugünün zihniyeti; görünen yüzle cilalı bir sokak, ‘Efendim oraya devletin eski bir yapısını kaymakamlık olarak kazandırdık.’ E ne iyi ettiniz? Onu da yapmasaydınız yani. Kendinize saray mı yapacaktınız? E kazandırın tabi. Kaymakamlık binası yapın, belediye binası yapın tabii. Güzel bir şey. Ama mahalle çürüyor.”
“KAĞITHANE'DE NE DEĞİŞTİ?”
“Kağıthane… Şimdi 20 küsur senedir buradasınız. 30 senedir Kağıthane'yi yönetiyorsunuz. Ne yaptınız? Kağıthane'de ne değişti? Bakın; karneleri kötü. Bu meseleyle ilgili karneleri çok kötü. Düşünsenize; ‘Evet, İstanbul depreme hazır değil…’ Yani İstanbul'da, Ekrem'in elinde bir sihirli değnek var! Siz 99 depreminden bu yana, 20 senedir bu şehri yönetiyorsunuz. Bunun 17 senesinde Türkiye'de iktidarsınız. Hiçbir şey yapamadınız noktasındasınız. 5 senede Ekrem'in elinde sihirli… Beni kötüleyeceğine, kendini kötülüyor acemi aday. Biz onun için diyoruz ki, birlikte düzeltelim. Bak ben ne diyorum? Güzel bir şey yaptık. İlçe belediyesi de güzel bir şey yaptı bize bakarak. Ki o protokolü beraber yaptık. Bizim bakışımız bu. Yeter ki hizmet ortaklaşa yürüsün. Mesele, anlayış meselesi. Çünkü mesele, belediye başkanlığı seçimini aştı. Bir anlayış meselesinin tarihe gömülmesi meselesi. Tarihe gömülürse, demokrasi canlanacak. Tarihe gömülürse, bu ülkede özgürlük yeniden vücut bulacak. Tarihe gömülürse bu anlayış -ki 31 Mart öyle bir seçim- gerçekten hukuk ve adalet kendine gelecek. O bakımdan büyük bir sorumluluğumuz var.”
ŞİŞLİ’DEKİ REZERV ALAN TEPKİSİ: “BİZ, ‘8 KATI DAHA AŞAĞI DÜŞÜRÜN’ DERKEN, ADAM ORAYA 80 TANE KULE DİKMEYE İZİN VERDİ ANKARA'DAN”
“Kötü bir Kağıthane'de, bir bölümünde lüks konut yapmış ve orada daire sahibi olmuşsa, kendisi onun hesabını versin. Ama çok kötü uygulamaları var İstanbul'da. Ben 100 tane sayarım. Daha şimdi Şişli'nin meydanında, kaşla göz arasında geçirdikleri yapılar. Ya o nedir? Ayıp. Yazık. Günah. Benim masama geldi. Oranın hak sahipleri de geldi kardeşim. Biz, ‘Orada 8 kat olmaz’ dedik. Yahu, ‘8 katı daha aşağı düşürün’ derken, adam oraya 80 tane kule dikmeye izin verdi Ankara'dan. Ve bu adama İstanbul emanet edilecek. Rezerv alanı kastediyorum. Şişli Belediyesi'nin karşısı. Vakfın yerinde başlanılan kulelerin hemen karşısı. Hiçbir hesap, kitap yok. Bakın burada yatırımcı, şu, bu suçlu değil. Bunun altını çizeyim. Burada suçlu arıyorsanız; bu işe imza atana bakacaksınız. İmza atan… Biz niye buradayız? Biz niye bir tane saçma sapan bir imara imza atmadık? 5 yıldır karşısında durduk. Ha bire yapılan birtakım yanlış imar planı vesaire, hukuktan geri dönüyor.”
“ÇİLLER’İN İMAR DÜZENLEMESİ YAPILAN SARIYER'DEKİ ARSASINDA HUKUKİ İPTAL ÇIKTI”
“Ve bugün de geçenlerde desteğini açıklayan, işte Sayın Başbakan'ın (Tansu Çiller) tekrar imar düzenlemesi yapılan Sarıyer'deki arsasında, yine bir hukuki iptal çıktı. Bugün kararı geldi. Biz mücadele ediyoruz. Onlar; ‘Verelim verelim…’ Neyi veriyorsunuz? Kimin malını kime veriyorsunuz? Kimin havasını, kimin suyunu, kimin ormanını, kimin vadisini kime veriyorsunuz? Yeter; bu şehir bir nefes alsın, bu şehir kendine gelsin. Çocukların yüzü asık, gençlerin yüzü asık. Şu yapılaşmanın zannetmeyin insanların yüzünün asılmasına katkısı yok. Çok var. Yüzün asılmasına vesile. Bu vahşiliği gördükçe, ‘Biz nerede yaşayacağız’ diyor. Ben bazen iki yaşında, üç yaşındakilerin gözünde bile o kaygıyı hissediyorum. O kaygıyla hareket ediyoruz. Ama bu şehrin muhafızlığı, değerli bir kavram. Bakın bu çok kutsal bir tarif olacak, bu şehrin muhafızlığı. Ve bir gün şu olacak: Bu şehirde yaşayan herkes, ‘Evet, ben bu şehrin muhafızıyım’ diyecek. Yanlış yapan bir belediye başkanına, yanlış yapan cumhurbaşkanına çıkacak, ‘Ben bu şehrin muhafızıyım, bunu yapamazsın’ diyecek. Bu cesareti, bu özgüveni biz bu şehrin ve Türkiye'nin her bireyine vermek için mücadele veriyoruz. Benim yaptığım iş bu.”
“YERLİKAYA” SORUSUNA YANIT: “TALİMAT GELMİŞ, GİDECEK, NE YAPSIN? YOKSA KOLTUĞUNDAN OLACAK”
- İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın seçim çalışmalarına katılması biraz tepki çekti sosyal medyada özellikle. Sizin düşünceniz nedir?
“Eskiden biliyorsunuz; adalet, içişleri ve ulaştırma bakanı, seçim dönemlerinde bağımsız olsun diye istifa ettirilir ve bürokrasiden insanlar atanırdı ki orada hak-hukuk çiğnenmesin. Nereden nereye? Haydi bakalım. Demokrasiye bak. Gitti. Sen; yani 17 tane bakanın, 20 tane bakan, kaç tane bakanın… Topunuz gelin, ne olacak? Şimdi kasap dükkanı, bilmem ne dükkanı gezerek oy istiyorsun. Yazık. Üzülüyorum. Kendisine üzülüyorum yani. Ona da yazık. Zor durumda. Allah yardımcısı olsun. Yani talimat gelmiş, gidecek, ne yapsın? Yoksa koltuğundan olacak. Af isteyecek. Ona da üzülüyorum. Yazık. Öbürlerine de üzülüyorum. Ama bu kadar insan yok edilir mi? Bugün aslında Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden biri, kendi yakın çevresindeki yetenekli insanları bile çürütüyor olması. Çürüttü. Onları bile yok etti. İnanın o insanların evindeki eşi, çocukları, bakanların aileleri utanıyordur yani, ‘Bizi niye bu duruma düşürüyorsunuz kardeşim. Biz bakanız. Bırak, biz 3600 ek göstergeyi çıkaralım, şu polisleri rahatlatalım. Bırak bizi, gidelim şu enflasyonu düşürelim, faizle uğraşalım. Gidelim Merkez Bankası'na disiplin getirelim. Bizi niye yolluyorsun bir kasap dükkanına, oraya buraya. Aday çıkamıyor, ben çıkacağım onun yerine. Aday gidemiyor, ben gideceğim onun yerine!’”
“BAKANLARI NİYE ZOR DURUMA DÜŞÜRÜYORSUN?”
“Bakanları niye zor duruma düşürüyorsun? Yazık değil mi onlara? Gitsinler 2 saat, 3 saat devlete fayda versinler. Bunlar devlet adamı, kamu yöneticisi. Yani her şeyi karıştırdı birbirine. Onun için bu mesele, sadece bir yerel seçim meselesi değil. Sadece bir İstanbul seçimi değil. Bu mesele; bir demokrasi, kamu terbiyesi, kamu ahlakı, kamu yönetici olma… Bütün bu meseleler önemli. Ben sonuna kadar… Benim dilimin kemiği niye olsun? Milletten aldığım vahlanmaları, milletten aldığım isyanları, vatandaştan aldığım duyguları duyurma sorumluluğum var ve koca kentin yöneticisiyim. Öyle sus pus olayım, yatayım köşede işte… ‘Ben sadece yerel yöneticiyim’ falan; olmaz o iş. Ben İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanıyım. 16 milyon insanının temsilcisiyim. Bütün bu haksızlıklara, hukuksuzlara hak ettiği cevabı vermekle yükümlüyüz. Vereceğiz. Halkımız da milletimizin hak ettiği şekliyle, kararını 31 Mart'ta verecek. Ben, buna inanıyorum.”
KURUM’UN “65 KİLOMETRE METRO” İTİRAFINA YANIT: “HERKES, ELBET BİR GÜN DOĞRU YOLU BULUYOR”
- Rakibiniz katıldığı bir programda 65 kilometre metro yapıldığını itiraf etti aslında. Siz ne söylemek istersiniz?
“Herkes, elbet bir gün doğru yolu buluyor, bulacak yani. Yapacak bir şey yok. Zaten en azından doğru sayısı üçe mi çıktı. Bir yüzde 87’de tutturdu. 65 kilometreyi sonuçta hesaplayabildi. Bir şey daha vardı sanki. (Muhabir: ‘İstanbul, 11 iline koştu.’) Evet, teşekkür ederim. Dolayısıyla doğruları söylüyorlar. Yani bununla uğraşır mı bir insan? Yani ‘8 kilometre mi, 65 kilometre mi…’ Bununla uğraşır mı ya? İnsan açmış. Dersin ki, ‘Açtın ama şurasını beğenmedim. Yani şurası eksik.’ Ben ne diyorum? ‘Bakanlık, teşekkür ederiz; Sabiha Gökçen hattını yaptınız, Bakırköy-Kirazlı hattını yaptınız.’ Ama 9 sene sürdü. Yazık. Tamam, o da hayırlı olsun. Tamam da parasını benden niye 10 ayda kesiyorsun? Eskiden 20 senede, 10 senede kesiyordun. Bak, ben bunu diyorum; sen de başka bir şey de. Bunu anlarız. Ama yani görünen köy kılavuz ister mi? 65 kilometreyi 6,5 kilometre… Ya bir de sekiz adım at bilmem ne… Çocuklar dalga geçiyor seninle. Yazık. Yani teşekkür et ya da tespit yap. Ama eleştirin varsa yanına ekle. O ayrı bir şey. Bunu anlarım. Bununla uğraşıyorum. Garip şey.”
“ÇİVİ” VE “KÖFTECİ” YANITI: “HAYAT DERSİDİR, ÖĞRENECEK”
“Geçen bir vatandaş, YouTube'da, ‘Ne yaptı ki, işte çivi çakmadı’ diyor. Şimdi bu ‘çivi çakmadı’ lafı, malum TV kanallarının sloganı: Çivi çakmadı! Ey Allah'ım ya Rabb'im. Ben inşaatlarda çalıştım, bayağı çivi çakmıştım çocukluğumda. Yani bu çivi çakmak neymiş yani? Kalıp çakardık. Yani gerçekten çivi çaktım. Çivi de sattım ben nalbur dükkanında. Bu esnaflık meselesini de söyleyeyim. Öyle yani köfteciyle laf ettirmem ha. Bu şehrin yüzde 40’ı esnaflıktan para kazanıyor. Köftecilik öyle önemli meseledir. Ben sabah 05.00’te dükkan açar, gece saat 01.00’de, 02.00’de Bolu'dan et taşırdım. Hem de 21 yaşındaydım. Öyle laf ettirmem. Hayatımın en önemli deneyimleridir yani. Sıcak çorbayı arabama koyup, soğumasın diye 2 kilometre arabamla götürürdüm müşterime, onun gönlünü hoş etmek için. Onu anlayamazsın. Ama hayat dersidir, öğrenecek. Konudan konuya geçiyorum. Bu meselede de yani ‘çivi çakmaz’, işte yanan otobüsler... Ne yapsın? Adamlar promosyon yapıyor, Hollywood promosyonu. Ondan sonra koyuyorlar A Haber'e, şuna buna; izliyor garibim vatandaş da… İşte ‘yanan otobüs’, ‘çivi çakmadı’, bir-iki bir şey daha! Bunun üzerinden Ekrem'i karalama propagandası falan.”
“NE VARSA VERECEĞİZ KARDEŞİM”
“Aldanıyor benim garip insanım, aldanıyor. Ben üzülüyorum. Ablalarımın gözüne bakıyorum, aldananı anlıyorum. Giderim, onu 1 günde ikna ederim biliyorsunuz yani. Bazısı 5 sene sürüyor, bazısı 5 saat sürüyor ama ikna ederim yani. Yani keşke o fırsatı alsam diyorum. Üzülüyorum onlara. Çünkü masum insan o. Masum. O abla masum. O teyze masum. O amca masum. Masum o insan. Yani o bakımdan mücadele edeceğiz. Aldatan bir yönetimin, geçmişte de ‘aldatıldık’ diye kendine bahane üreten bir yönetimin ne bu şehre ne bu ülkeye faydası olmaz. Ama yine diliyorum, istiyorum ki; bu seçimde iyi bir ders yaşasınlar. Ve bu dersi yaşadıktan sonra da Türkiye'nin gerçek sorunlarına geri dönsünler. Emeklinin şu an büyük ızdırabı var. Bakın; şu an yoksulluk, -yanına tire koyuyorum- açlık, bir afet gibidir. Yani şu an bir afet yaşıyor aslında şehirlerimiz. Bu öylesine bir yoksulluk değil. Bakın, bir çaresizlik ve bir afet. Ben arkadaşlarıma her gün diyorum ki, ‘Yeni bir şey daha bulalım.’ Mesela dün bir arkadaşım geldi; çalışıyoruz. ‘Çocuklara acaba, sütün yanı sıra, belli bir yaş grubuna, yani 3-6 yaş olabilir, balık verebilir miyiz?’ Yani gıda alsın çocuklarımız. Ben zayıf çocuk görebilir miyim ya? Benim içim yanar ya. Ben köyde büyüdüm kardeşim. Köyde her ev benimdi. Şimdi her ev, insanın çocuklarının değil. Her ev, eskiden köyde benimdi. Ben, kapıyı çalar girerdim. Şimdi her eve girilmiyor. Çocukları, insanın canı yandı. Onun için ne varsa vereceğiz kardeşim.”
|